İŞLEVSELCİ DİN SOSYOLOJİSİ
   Makro teorilerden biri olan İşlevselcilik, toplumu bir bütün olarak ele alarak sosyal
   
   davranışları anlamaya çalışır. Bu anlayışa göre toplumun kurumları olan aile, din, ekonomi,
   
   eğitim ve siyasal sistemler, birbirleri ile bağlantılı rollerden ya da birbirleriyle ilişkili
   
   normlardan meydana gelen bir yapı olarak tanımlanabilir. İşlevselci sosyolog da bu kurumları
   
   sosyal sistemin devamlılığına yaptığı katkıyı inceleyerek anlamaya çalışır, o olgunun
   
   toplumun tamamına yaptığı etkiye bakılır.
   
   İşlevselci teori, toplumda yapısallaşan ve standartlaşan davranış kalıplarını
   
   gözlemleyerek analize başlar. Davranışların yapısallaşması toplumun mensupları arasındaki
   
   kurallara göre düzenlenmesi demektir. Bu yüzden sosyal ilişkiler rutinleşmiş, kalıplaşmıştır.
   
   Bu konuyla ilgili olan insanı tabiatına ilişkin olarak Thomas Hobbes, sosyal düzenin tutkuları
   
   olan ve bunları akılla idare eden insana atıfta bulunarak açıklanabileceğin iddia eder.
   
   Hobbes’a göre insanın tutku ve hırsları akıl ile kontrol altına alınmaz ise, savaş ve toplumsal
   
   ilişkileri bozacak bir durumolacağı içininsa bu durumdan korunmak için, kendi temel
   
   güdülerini ve ihtiyaçlarını kısıtlamayı ve özürlüklerinden kısman vazgeçmelerine ve diğer
   
   insanlarla bir sosyal mukaveleye girmelerine yol açacaktır. Hobbes, bu durumdan dolayı bir
   
   devletin varlığını zaruri görür. Değerler sisteminden yoksun olarak insanların devamlı surette
   
   en fazlayı elde etme yarışı, Durkheim’in ‘anomi’ kavramı ile açıkladığı anlamsızlık,
   
   amaçsızlık duygusuna yol açarak çok ciddi bir toplumsal hastalığın oluşmasına neden olur.
   
   Durkheim’ e göre işte burada din devreye girerek hayatın amacını açıklayan inanç sistemini
   
   –ki buna ‘nomus’ demektedir- inşa eden ve bunu devam ettiren bir kurum olarak toplumun
   
   varlığını sürdürmesi bakımından elzemdir.
   
   İşlevselciliğin kurucusu olan Durkheim’e göre, toplumun varlığını sürdürebilmesi için,
   
   sosyal düzen, birlik ve dayanışmaya ihtiyaç vardır. Bütünleşmenin ana unsurlarından biride
   
   toplum üyelerinin birbirleriyle ilişki içerisinde bulunma derecesidir. İnsan tabiatının moral
   
   değerlere inanma kabiliyeti toplumsal düzenin sağlanmasına ve sürdürülmesine önemli katkı
   
   sağlar. Durkheim, bir toplumda, dinin herkesi bir arada tutabilen bir özelliği olduğunu ama
   
   buna rağmen, döneminin evrimci geleneğine bağlı kalarak dinin son derece karmaşık bir
   
   yapıya da sahip olduğunu belirterek, totemik inancı dinin en temel formu olarak görmüş ve
   
   totemle ilgili esasların aslında insanın topluma tapınmalarından üretildiğini savunmuştur.
   
   Durkheim, dinin sosyal problemine çözüm olarak, ‘kolektif bilinç’ kavramını geliştirmiştir.
   
   O’na göre, din öncelikle 1.sosyal birliğe ve bağlılığa neden olduğu, 2. bağlıları üzerinde
   
   sosyal kontrolü sağladığı, 3. varoluşsal problemlere cevaplar üreterek hayata anlam ve amaç
   
   katması, 4. toplum değerlerinin ve moral inançlarının geliştirlmesi açısından toplum için
   
   önemli işlevler üstenmiştir. Durkheim’in işlevselci yaklaşımı Parsons’un düşüncelerini de
   
   etkilemiştir. Parsons, toplumsal sistemi oluşturan unsurların karşılıklı uyum içinde işlevlerini
   
   yerine getirdikçe sistemin dengeli ve istikrarlı olacağına ilişkin yapısal-işlevselci görüşü
   
   benimsemiştir. Ona göre toplumsal varlığın devamı için, ortamdaki mevcut koşullara uyum
   
   sağlanması, kolektif hedeflere ulaşılması, üyelerin eylemlerinin toplumla bütünleştirilmesive
   
   toplumdaki değerlerin korunması olmak üzere işlevsel zorunluluklar belirlemiştir. Din de
   
   değerlerin korunmasındaki güdülenme ile ilgilidir. Din bu evrenin bir parçasıdır ve gerekli
   
   sembol ve fikirleri sağlamaktadır. Parsons’a göre dini inanç ve pratikler, sasyal bütünleşmeyi ve dayanışmayı teşvik etmesi gibi egemen değerleri tanımlamada ve güçlendirmede önemli
   
   rol oynamaktadır.
   
   İşlevselci din teorisi; sosyal değişim için uygun bir açıklama tarzı sağlayamamasından,
   
   dinin topluma her zaman pozitif katkılarından bahsettikleri ama dinin düzen ve istikrarı
   
   bozucu yönleri görmezden gelindiği, aynı toplum içinde farklı dini oluşum ve hareketler
   
   arasındaki çatışmalar üzerinde yeterince durulmadığı için bu görüş eleştirilmiştir.
   
   Bu çalışma, Din Sosyolojisi El Kitabı (Niyazi Akyüz- İhsan Çapçıoğlu) ve Sosyolojik
   
   Düşüncenin Ustaları (Lewis A. Coser) adlıeserlerden yararlanılmıştır.
  
Zeliha Özarslan Ayata