adalet: Davranış ve hükümde doğru olmak, hakkı gözetmek.
   
   ahiret: Dünya hayatından sonra başlayıp ebediyen devam edecek olan ikinci hayat.
   
   akaid: İslam dininde inanılması gereken esasların bütünü ve bunları konu edinen ilmin adı.
   
   amel: Dünya ve ahirette ceza veya mükâfat konusu olan her türlü iş ve davranış.
   
   amel-i salih: İslam’ın ilkeleri ile uyuşan, Allah’a itaat nitelikli davranışlar, hasenât.
   
   ashab: Sahabi kelimesinin çoğulu. Hz. Peygamberin sohbetinde bulunan Müslümanlar.
   
   atıf: İlişkili bulma, gönderme, yöneltme, kaynak gösterme.
   
   ayet: Kur’an-ı Kerim surelerinin belirli bölümlerinden her biri; Allah’ın varlığına, peygamberlerin doğruluğuna işaret eden delil ve mucize.
   
   ayin: Hemen hemen her dinî toplulukta tapınma niyetiyle belirli usuller çerçevesinde yapılan dinî törenler.
  
   bab: Hadis kitaplarında bölümlerin alt başlıkları, konu başlığı.
   
   bağlam: Herhangi bir olguda olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı, kontekst.
   
   belagat: Sözün açık, seçik, anlaşılır, yerine ve zamanına uygun olması; edebiyat kaideleri ve sanatları ile ilgili ilim dalı.
   
   besmele: Allah’ın adını anmak; Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla anlamında “Bismillahirrahmanirahim” demek.
   
   bid’at: Asr-ı saâdet’ten sonra ortaya çıkan, şer‘î bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar.
   
   biyografi: Özgeçmiş
  
   cebrail: İlâhî emirleri meleklere ve peygamberlere ulaştıran vahiy meleği.
   
   cehennem: İnkarcıların ve günahkarların ahirette cezalandırılacakları yer.
   
   cennet: Mü’minlerin ölümden veya kıyametin kopmasından sonra sonsuz mutluluk içinde yaşayacakları yer.
   
   cüz: Kur’an-ı Kerim’in yirmi sayfadan oluşan otuz bölümünden her biri; bir kişinin rivâyet ettiği hadisleri veya bir konuya dair rivâyetleri toplayan telif türü.
  
   dil bilimi: Dillerin yapısını, gelişmesini, dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle bilgisi bakımından genel veya karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengüistik, filoloji.
   
   din: Allah tarafından belirlenen ve insanları O’na ulaştıran yol.
   
   dua: Kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunması.
  
   bbedî: Sonsuz, ölümsüz.
   
   edebî: Edebiyatla ilgili, edebiyata ilişkin.
   
   ehl-i kitap: Kitap sahipleri, kitabi. Kur’an-ı Kerim’de genelde Yahudî ve Hristiyanlar için kullanılır.
  
   ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, mezhep.
   
   elçi: Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse; peygamber.
   
   enbiya: Nebi kelimesinin çoğulu, peygamberler.
   
   esbâb-ı nüzul: Tefsir ilminin ayet veya surelerin iniş sebeplerini araştıran dalı.
   
   etimoloji: Köken bilimi, bir dildeki sözcüklerin kökenlerini ve bunun bir gereği olarak o dilin diğer dillerle ve o dili konuşan toplulukların geçmişten bugüne diğer topluluklarla olan kültürel ilişkilerini araştıran bilim dalı.
   
   ezelî: Başlangıçsız, zihnen başlangıcı düşünülemeyen, varlığın geçmişte sonsuzca devam etmesi.
  
   farz: Dinen yapılması kesinlikle istenen fiil.
   
   fesahat: Sözün kusursuz ve açık olması.
   
   fezâil: Fazilet kelimesinin çoğulu, bir şeyi veya bir kimseyi üstün kılan özellikler; amellerin, vakitlerin, şahısların, şehir, ülke ve milletlerin üstünlükleri.
   
   fıkıh: İslam ibadet ve hukuk ilmi.
   
   fıtrat: İnsanın doğuştan sahip olduğu bütün özellikler; İslam, Müslümanlık.
   
   fihrist: İçindekiler, katalog.
   
   fitre: Ramazan ayının sonunda gücü yeten Müslümanın ödemekle yükümlü olduğu sadaka.
  
   gayb: Akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı.
   
   gelenek: Toplumda genel kabul gören, sürekli veya baskın tatbikatı bulunan sosyal davranış biçimleri, örf.
   
   gıpta: Başkalarının sahip olduğu imkanları kıskanmadan aynı şeyleri elde etme arzusu.
   
   gıybet: Bir kimsenin aleyhindeki incitici, küçültücü söz ve davranışlar.
   
   göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan kimse veya topluluk.
   
   günah: İlâhî emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranışlar.
  
   hac: Kutsal kabul edilen mekanları dinî maksatla ziyaret etme, İslam’ın beş şartından biri.
   
   hadis: Hz. Peygamberin sözleri, fiilleri ve onaylarının anlatıldığı metinler.
   
   hafız: Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberleyen kimse; Hadis nakil ve rivâyetini meslek edinip çok miktarda hadisi ezbere bilen kimse.
   
   haham: Yahudi dinî teşkilâtında bir unvan.
   
   halife: Hak ve adaleti gerçekleştirmek, yararlı ve iyi işler yapmak üzere ağır bir sorumluluk yüklenen kişi; İslam tarihinde Müslümanların devlet başkanı.
   
   haram: Yapılması din tarafından yasaklanan fiil.
   
   hayâ: Kınanma endişesiyle kurallara aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan duygu.
   
   helal: Yapılması dinen serbest bırakılan fiil.
   
   hicret: Dinî sebeplerle bir yerden diğer bir yere göçme ve özellikle Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye göç etmesi olayı.
   
   hidayet: Dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak yolu gösterme.
   
   hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap.
   
   hitabet: Etkili ve güzel konuşma sanatı.
   
   hurafe: Mantıkî temeli olmayan telakki ve uygulamalar, din adına ileri sürülüp benimsenen bâtıl inanç ve davranışlar.
   
   huşû: Allah’a duyulan saygının gereği olarak başta namaz olmak üzere ibadetlerin edası sırasında sükûnet ve tevazu içinde bulunma.
   
   hutbe: Cuma ve bayram namazları başta olmak üzere bazı ibadet ve merasimlerin icrası esnasında topluluğa hitaben yapılan konuşma.
  
   ıslah: İslamî değerleri, inanç ve yaşama biçimini yeniden diriltmeyi amaçlayan düşünce ve faaliyetler.
   
   ibadet: Kulun Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını gösteren duygu, düşünce ve davranış biçimleri.
   
   İbranice: Yahudilerin ve Yahudi kutsal kitabının dili.
   
   icaz: Az sözle çok şey ifade etme.
   
   icma: İslam alimlerinin dinî bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmeleri, İslam fıkhının Kur’an ve Sünnet’ten sonra üçüncü kaynağı.
   
   ictihad: Ayet ve hadislerin lafız ve manasından hareketle, ayet ya da hadis bulunmayan, bulunmadığında da çeşitli metotlar kullanılarak bilgiye ulaşma çabası.
   
   iffet: İnsanın bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten korunmasını sağlayan erdem.
   
   iftira: Bir kimseye işlemediği bir suçu yükleme, kara çalma.
   
   ihram: Hac veya umre yapan kimseye normal durumlarda helâl olan bazı davranışların haram kılınması; hac ve umre süresince giyilen beyaz renkli dikişsiz dokuma.
   
   ihsan: İyilik ve lütufta bulunmak, bir işi en güzel şekilde yapmak, Allah’a ihlâsla kulluk etmek.
   
   ihtilaf: Bir meselede ayrı ayrı görüşlerin ortaya çıkması.
   
   ihya: Yeniden canlandırma, diriltme; çok iyi duruma getirme, geliştirme, güçlendirme.
   
   ikaz: Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih.
   
   ikrar: Benimseme, onaylama.
   
   iktisadî: Ekonomik.
   
   ilham: Feyiz yoluyla insanın kalbine ulaştırılan bilgi; esin.
   
   iman: İnanmak, din adına tebliğ ettiği konularda peygamberi doğrulamak; inanç.
   
   inanç: Gönülden bağlı bulunma, güven ve inanma duygusu.
   
   infak: Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle harcamada bulunma.
   
   inkâr: Kabul etmeme, tanımama; din adına tebliğ ettiği konularda peygamberi onaylamamak; küfür.
   
   irşad: Doğru yolu gösterme.
   
   isnad: Bir hadisi veya bir sözü ilk söyleyene nisbet etmek için senedinde yer alan râvilerin adlarını zikretme.
   
   isrâiliyat: Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan İslam kaynaklarına geçtiği kabul edilen bilgiler.
   
   istikrar: Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık.
   
   istişâre: İnsanların bir konuda görüş alışverişinde bulunması, şura.
   
   itikaf: İbadet niyetiyle camide kalmak.
   
   ittifak: Görüş birliği, anlaşma.
   
   izzet: Büyüklük, yücelik, ululuk.
  
   Kâbe: Yeryüzünde yapılan ilk mâbed, Müslümanların kıblesi.
   
   kavim: Topluluk, halk, ırk.
   
   kefaret: Dinin belirli yasaklarının ihlâli durumunda yapılması istenen malî veya bedenî ibadet
   
   kelam: Allah’ın konuşma yetkinliğine sahip bir varlık olduğunu bildiren sıfat; İslam dininin inanç esaslarını konu edinen ilim dalı.
   
   kıraat: Kur’an-ı Kerim’in okunuşu ile ilgili ilim dalı; Hadis alma (tahammül) yollarından biri. Bu metotla hadis almak isteyen öğrenci hocasına onun rivâyetlerini okumak suretiyle kontrol ettirip rivâyet hakkını elde eder.
   
   kıyamet: Dünyanın bağlı olduğu kozmik sistemde meydana gelecek değişimin ardından ölülerin diriltilmesiyle başlayıp ebediyen devam edecek olan alem.
   
   kibir: Kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması.
   
   kinaye: Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz; bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatı.
   
   kronoloji: Zaman bilimi, zaman dizini.
   
   kudret: Dilediğini eksiği ve fazlası olmaksızın hikmet çerçevesinde yapmak anlamında Allah’a nispet edilen sübûtî sıfatlardan biri.
   
   kul hakkı: İnsanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, mânevî şahsiyetleri, makam ve mevkileri, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik haklarıyla mallarına ve aile fertlerine ilişkin haklar.
   
   kutsal: Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes.
   
   külfet: Sıkıntı, zorluk.
   
   külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü.
   
   Kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde oluşan bütün maddi ve manevi değerler.
  
   lehçe: Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu
   
   lütuf: Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet
  
   mahrem: Yakın akrabadan olduğu için nikâh düşmeyen kimse; başkalarına söylenmeyen, gizli.
   
   mahşer: Kıyamet gününde diriltilecek olan mükelleflerin hesaba çekilmek üzere bir araya toplanacakları yer.
   
   materyal: Gereç; yazılı, sözlü, görüntülü, kaydedilmiş her türlü belge.
   
   meâl: Kur’an-ı Kerim’in anlamı, mefhumu.
   
   mecaz: Bir kelimeyi veya kavramı kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanma, metafor.
   
   medeniyet: Uygarlık.
   
   menakıb: Menkıbe kelimesinin çoğulu, din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâyeler.
   
   mescid: Minaresiz küçük cami.
   
   meşru: Yasal, caiz.
   
   miras: Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.
   
   muallak: Senedinin müellif tarafındaki kısmından bir veya daha çok râvisi zikredilmeyen hadis.
   
   mucize: Peygamber olduğunu ileri süren kimsenin elinde doğruluğunu kanıtlamak için Allah tarafından yaratılan harikulade olay.
   
   muhatap: Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse.
   
   muhtelif: Çeşit çeşit, çeşitli; zıt, birbirini tutmayan.
   
   mukaddime: Önsöz.
   
   mushaf: Kur’an-ı Kerim ayetlerinin iki kapak arasında toplanmasından oluşan kitap.
   
   müellif: Yazar.
   
   müfessir: Kur’an-ı Kerim’i yorumlayan kimse.
   
   münafık: Küfrünü gizleyerek kendini mü’min gösteren veya imanla küfür arasında bocalayan kimse.
   
   münezzeh: Temiz, uzak.
   
   mürsel: İsnadında, sahabi olan râvisi veya diğer râvilerinden biri zikredilmeyen hadis.
   
   müsned: Hadislerin sahabi adlarına göre tasnif edildiği kitap türü.
   
   müspet ilimler: Pozitif bilimler, deney sonuçlarına dayanan, somut varlık alanı ile ilgili bilimler.
   
   müstakil: Başka bir yapı ile bağlantısı olmayan, bağımsız.
   
   müstedrek: Bir müellifin, şartlarına uyduğu halde kitabına almadığı hadislerin derlendiği eser.
   
   müstesna: Bir bütünün veya kuralın dışında olan, kural dışı.
   
   müşrik: Allah’ın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerinin bulunduğuna inanan kişi.
  
   nass: Kitap ve sünnetin ifadeleri, Allah’ın ve peygamberin sözü.
   
   Nebi: Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri tebliğ etmek, muhataplarını hak dine çağırmakla görevlendirilen yüksek vasıflı kimse, peygamber.
   
   nesil: Kuşak, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler.
   
   nida: Çağırma, bağırma, seslenme.
   
   nihâî: İşi sona erdiren, işi kesen, son, sonuncu.
   
   nüsha: Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri.
  
   öğreti: Bilimde, felsefede bir görüşü bir sistem içinde belli bir anlayışa, düşünceye dayalı olarak oluşturan ilke ve dogmalar bütünü, doktrin.
   
   örf: Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek.
   
   özdeyiş: Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.
  
   Peygamber: Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri tebliğ etmek, muhataplarını hak dine çağırmakla görevlendirilen yüksek vasıflı kimse.
   
   psikoloji: İnsan davranışını ve aklını inceleyen bilim dalı.
   
   put: Bilinçli ve canlı olduğuna inanılan suret veya heykel, tamamen veya kısmen bir dinî yapı içinde kurumlaşmış, ibadet konusu haline getirilmiş maddî obje, Allah’tan başka ilâh edinilen
   
   nesne
   
   putperest: Çok tanrılı dinlerde tanrısal varlıkları sembolize eden çeşitli figürlere tapınma.
  
   rahmet: Şefkat gösterip lütufta bulunma, bağışlama, merhamet etme.
   
   ramazan: Oruç tutmanın farz olduğu hicrî yılın dokuzuncu ayı.
   
   rekat: Namazın kıyam, kıraat, rükû ve iki secdeden ibaret her bir bölümü
   
   resul: Allah’ın buyruklarını ve öğütlerini muhataplara bildirmek üzere seçtiği elçi.
   
   rivâyet: Hadisi senediyle nakletmek, söyleyene veya yapana isnat etmek.
   
   riya: Allah için yapılması gereken amel ve ibadeti kullara gösteriş olsun diye yapma.
  
   sahabe: Sahabi kelimesinin çoğulu: Hz. Peygamberin sohbetinde bulunan Müslümanlar.
   
   sahabi: Hz. Peygamberin sohbetinde bulunan Müslüman.
   
   sahi: Gerçekten, gerçek olarak.
   
   salat: Namaz; Hz. Peygamberin mânevî şahsiyetini selâmlama anlamında bir tabir: salâtü selam.
   
   sarf: Arapça gramerinin kelime yapısıyla ilgili dalı.
   
   sentez: Düşüncenin ayrı öğelerini ya da ayrı düşünce veya ideolojileri mantıksal bir tarzda bir araya getirme işlemi.
   
   sevap: Dinî açıdan makbul sayılan davranışların ahiretteki mükâfatı.
   
   siyer: Hz. Peygamberin hayatını ve şahsiyetini, tebliğ faaliyetlerini, siyasî ve askerî mücadelelerini konu alan ilim dalı.
   
   suhuf: Sahife kelimesinin çoğulu, Kutsal metinler ya da bir alimin bir araya getirilmiş yazıları, sahabe ve tâbiîn tarafından toplanan erken dönemhadis metinleri.
   
   sure: Kur’an-ı Kerim’i oluşturan 114 bölümden her biri.
   
   sünen: Ahkâm hadislerini toplayan eserlerin ortak adı.
   
   sünnet: Hz. Peygamberin söz, fiil ve onaylarının ortak adı, şer‘î delillerin ikincisi; Farz yahut vâcip derecesinde olmaksızın yapılması dinen istenen fiil anlamında fıkıh usulü terimi.
  
   şehit: Allah yolunda hayatını feda eden kimse.
   
   şerh: Bir eserin daha geniş biçimde açıklanması amacıyla yazılmış kitaplar; bir hadisin veya bir hadis kaynağında yer alan rivâyetlerin kelime ve kavramlarını açıklamak, hadisten çıkan hükümlere yer vermek.
   
   şirk: Allah’ın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na ibadet edilmesinde ortağı, dengi yahut benzerini bulunduğuna inanmak.
  
   taassup: Benimsediği görüşü körü körüne savunma, bağnazlık.
   
   tabiat: Doğa; huy, karakter.
   
   tabiîn: Sahabeyi Müslüman olarak gören ve Müslüman olarak ölen ikinci nesil.
   
   takrir: Sünnetin kısımlarından biri, Hz. Peygamberin onayları.
   
   takva: Dinin emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma hususunda gösterilen titizlik.
   
   tasavvuf: İslam’ın zâhir ve bâtın hükümleri çerçevesinde yaşanan mânevî ve derunî hayat tarzı.
   
   tashih: Düzeltme.
   
   tasnif: Rivâyetleri konularına veya ravilerine göre sıralama.
   
   tasvip: Onaylama
   
   tebliğ: Peygamberlerin, getirdikleri ilahî mesajı insanlara aynen ulaştırmaları.
   
   tedvin: Ezberlenen ve bir yere kaydedilen hadisleri yazarak bir araya getirme.
   
   tefekkür: Bir şey hakkında iyice düşünmek, bir işin sonucunu hesaplamak.
   
   tefsir: Kur’an-ı Kerim ayetlerini açıklama ve yorumlama; Kur’an ayetlerini yorumlama ilmi ve bu alandaki eserlerin ortak adı.
   
   tnkit: Sıhhat değerini ortaya koymak amacıyla bir rivâyetin belirlenmiş ölçütlere göre incelenmesi.
   
   tertip: Uygun bir sıraya, düzene koyma, sıralama.
   
   teşbih: Benzetme.
   
   tevazu: Kişinin başkalarını aşağılayıcı duygu ve davranışlardan kendini arındırması.
  
   tevekkül: Bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi.
   
   tevhid: Allah’ın zâtında, sıfatlarında, mâbud oluşunda bir ve tek olduğunu zihin ve kalp yoluyla kabul etmek.
   
   tevil: Ayet ve hadislerde yer alan bir lafza taşıdığı muhtemel mânalardan birini tercih edip yükleme.
   
   tövbe: Günahtan dönüp Allah’a yönelme.
  
   usul: Bilimde belli bir sonuca erişmek için, belli ilke ve kurallara göre izlenen yol, metot.
   
   ümmet: Bir peygamberin tebliğ ettiği dine inanan veya o dine muhatap olanların meydana getirdiği topluluk.
   
   üslûp: Duygu ve düşüncelerin anlatılması sırasında dil malzemesinin kullanılmasındaki özgünlük.
  
   vaaz: Bir topluluğa dinî ve ahlakî konularda nasihat etmek, dinleyenlerin kalplerini iyiliğe ısındıracak sözler söylemek, uhrevî mükâfat ve azaba dair bilgiler vererek teşvik ve ikazda bulunmak.
   
   vacip: Farzdan bir derece aşağıda olan teklifî hüküm.
   
   vahiy: Allah’ın dilediği emir, hüküm ve bilgileri peygamberine bildirmesi.
   
   vahiy kâtibi: Hz. Peygamberin kendisine nâzil olan ayetleri yazdırdığı sahabi.
   
   vasiyet: Kişinin, malını ölüm sonrasına bağlayarak bir şahsa veya hayır cihetine bağışlaması; bir muhaddisin, vefatından önce veya uzun bir yolculuğa çıkarken rivâyet hakkı kendisinde bulunan bir metnin bir kişiye verilmesini istemesi.
  
   yalan: Doğruluğun karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek.
   
   yetki: Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkanlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet.
  
   zahir: Dış yüz, görünüş; varlık ve olayların görünen myüzü, nasların (ayet ve hadislerdeki ifadelerin) literal (gerçek) anlamı.
   
   zahit: Hakk’ın dışındaki her şeyi terk eden, dünya malına, makama, mevkiye, şan ve şöhrete önem vermeyen; azla yetinen, çokça ibadet eden, ahiret için hayırlı işlere yönelen kişi.
   
   zekât: Kur’an’da belirtilen sınıflara sarf edilmek üzere dinen zengin sayılan Müslümanların malından alınan belli pay, İslam’ın beş esasından biri.
   
   zikir: Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş.
   
   zulüm: Belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık
   
   zühd: Dünya malına, makama, mevkiye, şan ve şöhrete önem vermeme; azla yetinme, çokça ibadet etme, ahiret için hayırlı işlere yönelme.