Konut dokunulmazlığının ihlali – haneye tecavüz suçu şikayete bağlı bir suçtur. İhanete uğrayan kişi eşinin eve aldığı sevgilisini şikayet etmesi ve yeterli deliller sunması halinde eve rızası dışında giren kişinin ceza almasını sağlayabilecektir.
  
   
   YARGITAY
   
   Ceza Genel Kurulu
   
   2018/578
   
   2020/363
   
   Karar Tarihi: 09.07.2020
  
   Konut dokunulmazlığı ihlali suçundan sanık …’in beraatine ilişkin Antalya 5. Asliye Ceza
   
   Mahkemesince verilen 23.01.2013 tarihli ve 1063-32 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından
   
   temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 03.11.2015 tarih ve 16208-
   
   9956 sayı ile;
   
   “Konutun aile bireylerinden ya da birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılması durumunda, birlikte
   
   oturanlardan birinin konuta girme konusunda geçerli rızasından söz edebilmek için bu kişinin rızasına
   
   dayanarak giren failin konutta oturan diğerlerinin haklarını ihlal etmemesi gerekir. Başka bir anlatımla,
   
   konutu birlikte kullananların failin konuta girmesine ilişkin rızasının geçerli olması için, rıza
   
   açıklamasının meşru bir amaca yönelik, hukuka uygun olması yanında eylemin konutu kullanan diğer
   
   kişilerin haklarını ihlal edici nitelikte olmaması gerekir.
   
   Bu açıklamalar ışığında, somut olayda, sanığın, katılanın eşi ile yaşadığı konutuna, katılanın eşinin
   
   rıza göstermesi üzerine girdiği, katılanın durumdan haberdar olmadığı ve evine anahtarla girmek
   
   istediği sırasında kapının içeriden zincirlenmiş ve sanığı evinde bulduğu, sanığın eve cam balkon
   
   ölçüsü almak için girdiğine ilişkin savunmasının suç saatinin gece sayılan zaman dilimi içinde olması
   
   nedeniyle hayatın olağan akışına aykırı olduğu bu halde, katılanın eşinin rıza açıklamasının meşru bir
   
   amaca yönelik olmadığı, konut dokunulmazlığını ihlal suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden
   
   sanığın beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
   
   Yerel Mahkeme ise 06.04.2016 tarih ve 1900-469 sayı ile; “…Birden fazla kişinin birlikte yaşaması
   
   durumda bunların hepsinin rızası gerekir, çünkü konut dokunulmazlığını ihlal suçunu öngören
   
   normlarla konut huzuru denilen menfaat korunmaktadır ve bu menfaati konutta yaşayan birine
   
   özgülenmesi, rıza gösterme yetkisinin birine özgülenmesi, rıza gösterme yetkisinin bunlardan birine
   
   tanınması mümkün değildir.
   
   Aralarındaki ilişki ne olursa olsun kanun hepsinin menfaatlerini eşit derecede korur.
   
   Öte yandan, birlikte yaşayanlardan hiç biri rıza konusundaki yetkisini diğerinin meşru menfaatlerine
   
   veya konutuna girildiğini kabul etme hakkına zarar verecek şekilde kullanamaz,
   
   Dolayısıyla, içlerinden birinin rıza gösterdiği, birinin girmek ya da çıkmamak fiiline diğerinin rıza
   
   göstermemesi halinde bu fiilin suç teşkil edebilmesi için bu rızasızlığın ya da makul bir nedene
   
   dayanması gerekir.
   
   Kuşkusuz, her birinin konut dokunulmazlığı hakkı bulunmaktadır, ve dolayısıyla hepsi, iradelerini
   
   açıklamakta yetkilidirler.
   
   Hiç biri haklı bir neden olmaksızın o yere başka kişileri kabul etmesine engel olamaz.
   
   Yani buradaki rızasızlık haklı görülebilir, mazur sayılabilir bir rızasızlık olmadıkça içlerinden birinin
   
   rızası ile konuta girer, veya çıkmayan kimsenin fiili konut dokunmazlığını ihlal suçunu oluşturmaz.
   
   Türk Medeni Kanunu uyarınca evlilik birliğinin reisi artık koca olmadığından evlilik birliğinin reisi olmak,
   
   konuta girme konusunda münasıran rıza açıklama yetkisi vermez, ne koca açıklama konusunda
   
   münasıran yetkilidir, ne de rıza konusunda müşterek yetkisini kadının meşru menfaatlerini zarar
   
   verecek şekilde kullanabilir.
   
   Rıza ile aile bireylerinin birinin haklı bir neden olmaksızın diğerine rıza gösterdiği, birinin konuta
   
   girmesine rıza göstermemesi halinde suç oluşmaz.” gerekçesiyle önceki hükümde direnerek sanığın
   
   beraatine karar vermiştir.
   
   Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine,
   
   Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.07.2018 tarihli ve 231316 sayılı “Bozma” istekli
   
   tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca
   
   kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza
   
   Dairesince 31.10.2018 tarih ve 5129-14029 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine
   
   Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
   
   gerekçelerle karara bağlanmıştır.
   
   TÜRK MİLLETİ ADINA
   
   CEZA GENEL KURULU KARARI
   
   Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
   
   uyuşmazlık; sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun unsurları itibarıyla oluşup
   
   oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
   
   İncelenen dosya kapsamından;
   
   17.10.2012 tarihli yakalama tutanağına göre; 16.10.2012 tarihinde saat 23.00 sıralarında haber
   
   merkezine kavga olduğunun anons edilmesi üzerine görevli polis memurlarınca bildirilen adrese intikal
   
   edildiği, burada bulunan katılan … ile ilk yapılan görüşmede katılanın, ikamet etmekte olduğu daire
   
   kapısını kendi anahtarı ile açmaya çalıştığını, ancak arka kapı mandalının kapalı olduğunu, eşi …
   
   tarafından mandalın açılması ile içeriye girdiğinde önceden hiç görmediği ve tanımadığı sanık …’i
   
   içeride gördüğünü, hem eşinden hem de sanıktan şikâyetçi olduğunu beyan ettiği,
   
   Anlaşılmıştır.
   
   Katılan … aşamalarda; eşi … ve dört yaşındaki kızıyla birlikte yaşadığını, diş teknisyeni olarak
   
   çalıştığını, olay tarihinde saat 22.30 sıralarında işten çıkıp evine geldiğini, kapıyı anahtarıyla açtığını,
   
   ancak kapı arkadaki zincir sürgü ile kapatıldığı için eve giremediğini,
   
   kapı yaklaşık 5 cm kadar açılmışken tanık …’in kapıya geldiğini, tanığa neden kapının zincir
   
   sürgüsünün takılı olduğunu sorduğunu, tanığın bir şey demeden sürgüyü çıkardığını ve kendisinin de
   
   içeri girdiğini, daha önceden tanımadığı sanığı evde görünce şok yaşadığını, sanığa kim olduğunu, bu
   
   saatte evinde ne işi olduğunu sorduğunu, sanığın “Mehmet dur, sakin ol, yanlış düşünüyorsun.”
   
   dediğini, kendisinin ise hiç tanımadığı bir insanı evinde görmesini nasıl yanlış anlamaması gerektiğini
   
   ifade ettiğini, ardından polis imdat hattını aramak istediğini, ancak sanık ile tanık …’in kendisini
   
   engellemeye çalıştıklarını, sanığın “Sakın polisi arama, ben biterim, ailem biter, çoluğum çocuğum
   
   var, işim kariyerim biter!” şeklinde sözler söyleyip elindeki telefonu almaya kalkıştığını, kendisinin ise
   
   bu saatte eşinin yanında ne yaptığını, kendisinin de bir ailesi olduğunu, o andan itibaren sanığın
   
   hayatının bitip bitmemesinin bir önemi olmadığını söylediğini, sanığın “Kafama sıkarım, buradan
   
   kendimi atarım!” şeklinde karşılık verdiğini, ancak yine de polise haber verdiğini ve yaklaşık 10 dakika
   
   sonra görevlilerin geldiğini,
   
   Tanık … soruşturma aşamasında kollukta; yaklaşık beş ay kadar önce internetten evin balkonuna cam
   
   balkon sistemi yaptırmak üzere araştırma yaptığında sanık ile telefondan fiyat almak suretiyle
   
   tanıştığını, sanığa adresini verdiğini ve dört beş ay kadar önce eve gelerek ölçü aldığını, sanığın
   
   1000TL’ye işi yapabileceğini, ancak Eylül-Ekim ayı gibi haber vereceğini söylediğini, sonrasında hiç
   
   görüşmediklerini, olay günü saat 22.00 sıralarında evin kapı zilinin çaldığını, kapıyı açtığında sanığın
   
   “Müsaitsen konuşmak istiyorum.” demesi üzerine kendisinin müsait olduğunu söyleyip içeriye kahve
   
   içmeye buyur ettiğini, kızının o sırada uyumakta olduğunu, sanıkla bir süre mutfakta oturduklarını, dış
   
   kapının anahtarla açıldığını fark etmesi üzerine kapıya yöneldiğini, ancak sürgüsü içeriden kilitli olan
   
   kapının açılmadığını, katılanı kapı aralığından görmesi üzerine sürgüyü açtığını ve katılanın içeriye
   
   girdiğini, o sırada katılanın, arkasından gelmekte olan sanığı görmesi üzerine “Tanımadığım bir
   
   erkeğin evimde ne işim var?” diyerek bağırıp çağırdığını, kendisine sakin olmasını, her şeyi
   
   anlatacağını söylemesine rağmen katılanın kendisine “Kahpe, konuşma!” dediğini, sanıkla katılanın
   
   ağız münakaşası yaptığını, katılanın 155’i arayarak durumu haber verdiğini, katılanın kendisine
   
   hakaret etmesi nedeniyle şikâyetçi olduğunu,
   
   Cumhuriyet savcılığında; eşinden şikâyetçi olmadığını, kendisini zor durumda bıraktığı için sanıktan
   
   şikâyetçi olduğunu, sanığın olay günü “Balkona bakalım, isterseniz içeride konuşuruz.” diyerek
   
   emrivaki yapıp içeri girdiğini, mutfakta yaklaşık beş dakika oturduklarını, henüz kahve yapmamış
   
   olduğunu, o sırada eşinin geldiğini, kapıyı başka zamanlarda da hırsızlık veya başka olaylardan
   
   korkup sürekli tedirgin olduğu için içeriden kilitlediğini, sanığın içeri girmek için herhangi bir zorlaması
   
   olmadığını,
   
   Kovuşturma aşamasında ise sanığı daha önceden evin balkonuna ölçü alması için çağırdığını, saat
   
   22.00 sıralarında geldiğini, o sırada çocuk uyuttuğunu, geleni eşi sandığı için kapıyı açtığını, sanığı
   
   karşısında görünce “Hayırdır, niye geldiniz?” diye sorduğunu, sanığın hiç bir şey söylemeyip doğrudan
   
   içeri girdiğini ve “Kahve yap!” dediğini, o sırada eşinin geldiğini, kapıyı alışkanlıktan dolayı arkadan
   
   kilitlediğini, saat geç olduğundan sanığın gitmesini istediğini, önceki anlatımlarıyla çelişki nedeniyle
   
   sorulduğunda; o an ağladığı için nasıl ifade verdiğini hatırlamadığını, Cumhuriyet savcılığında vermiş
   
   olduğu ifadesinin doğru olduğunu,
   
   Beyan etmişlerdir.
   
   Sanık soruşturma aşamasında; inşaat mühendisi olduğunu, aynı zamanda cam balkon sistemleri de
   
   yaptığını, olay tarihinden yaklaşık beş ay önce tanık …’in cam balkon yaptırmak için fiyat ve ölçü
   
   almak amacıyla telefonla aradığını, anlaşmaları üzerine evine davet ettiğini, bir komşusunun da aynı
   
   fiyattan cam balkon yaptıracağını söylediğini, beş ay süreyle tamamı cam balkon işi ile alakalı olmak
   
   üzere tanıkla bir kaç kere telefonla görüştüklerini, olay günü saat 22.00 sıralarında tanığın ikametinin
   
   önünden geçerken tanığın bahsetmiş olduğu komşusunun balkon ölçüsünü almak için uğramaya
   
   karar verdiğini, tanığın evine giderek kapıyı çaldığını, tanığa niye geldiğini açıkladığını, tanığın
   
   da “Buyrun içeri geçin konuşalım.” demesi üzerine evin mutfak bölümüe geçtiklerini, tahminen beş on
   
   dakika sonra anahtarla kapı açma sesini duyunca tanıkla birlikte kapıya yöneldiklerini, tanığın kapı
   
   sürgüsünü açması üzerine katılanın içeri girdiğini, katılanın kendisini görünce bağırarak üzerine
   
   yürüyüp, boğazını sıkarak yumruk attığını, durumu anlatmaya çalışmasına rağmen katılanın
   
   “Tanımadığım bir erkeğin benim evimde ne işi var?” diyerek bağırıp çağırdığını ve 155’i arayarak
   
   polise haber verdiğini, kesinlikle art niyetle eve gitmediğini, tanığın davet etmesi üzerine içeri girdiğini,
   
   Kovuşturma aşamasında ise katılanın, eşi, tanık …’in cam balkon yaptırmak istemesi nedeniyle
   
   evlerine gidip fiyat çıkardığı, fiyatın katılana uygun geldiğini, katılanla evinde tanışmış olduklarını,
   
   hatta katılanın kendisinden telefon numarasını aldığını, tanık …’in kendisini çokça aradığını, cam
   
   balkonu ne zaman yapacağını sorduğunu, tanıkla aralarında bir arkadaşlık, dostluk oluştuğunu, işi
   
   yapma zamanı geldiğinde arayıp müsait olup olmadığını sorduğunu, tanığın müsait olduğunu ve gelip
   
   ölçü alabileceğini söylediğini, bunun üzerine eve gittiğini, tanığın kendisini içeri davet ettiğini, kahve
   
   ikram etmek istediğini, daha sonra da katılan eve gelince kendisini görmesi nedeniyle bağırıp
   
   çağırdığını, talep üzerine eve gittiği için saatin kaç olduğunun önemli olmadığını,
   
   Savunmuştur.
   
   Konut dokunulmazlığının ihlali suçu TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının “Hürriyete Karşı Suçlar”
   
   bölümündeki 116. maddesinde;
   
   “1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten
   
   sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
   
   cezalandırılır.
   
   2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler
   
   dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan
   
   bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
   
   3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak
   
   kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.
   
   Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
   
   4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla
   
   kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş,
   
   Madde gerekçesinde; “Madde, Anayasanın 21. maddesinde güvence altına alınan konut
   
   dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin
   
   kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var
   
   olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
   
   Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu
   
   fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.”
   
   biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
   
   Madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik
   
   hakkı değil kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler
   
   bulunmakta olup bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması
   
   amaçlanmaktadır.
   
   Ceza Genel Kurulunun süregelen kararlarında “konut”; “kişilerin, devamlı veya geçici olarak
   
   yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir” şeklinde tanımlanmıştır.
   
   Konut dokunulmazlığının ihlali suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, başkasının konut
   
   dokunulmazlığını bilerek ve isteyerek ihlal etme iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi
   
   unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme saikinin bir
   
   önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.
   
   Suçun maddi unsurunu ise failin, hak sahibinin rızası hilafına konuta veya eklentisine girmesi veya
   
   girdikten sonra çıkmaması oluşturmaktadır. Rızaya aykırılık, failin hak sahibinin iradesine aykırı
   
   hareket ettiğini, hak sahibinin girmeye izin vermediğini ya da bulunmasını istemediğini tasavvur
   
   etmesi anlamına gelir. Rızanın olmaması fail açısından psikolojik bir engel olup sarih ya da zımni
   
   olması mümkündür. Dolayısıyla hak sahibinin iradesini dış dünyaya gösteren bir takım maddi işaretler
   
   bulunabileceği gibi (örneğin bahçe kapısına zil takmak, dış duvara bir tabela asılması) bazı
   
   durumlarda o an ki hâl ve şartlara göre olayın niteliğinden de anlaşılabilir. Konuta veya eklentiye
   
   mağdurun rıza göstermesinin düşünülemeyeceği hareketleri gerçekleştirmek için girilmesi veya rıza ile
   
   girildikten sonra çıkılmaması durumunda rızanın varlığından söz edilemez. Ayrıca fail ile mağdur
   
   arasındaki önceki ilişkiler de rızanın bulunup bulunmadığını belirlemede yardımcı olacaktır (Veli Özer
   
   Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı,
   
   Ankara, 2017, s. 437-438; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik
   
   Ceza Özel Hukuku, 13 Baskı, Ankara, 2016, s. 523; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin,
   
   Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 16. Baskı, Ankara, 2017, s. 300.).
   
   Öte yandan TCK’nın 116. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme göre evlilik birliğinde aile
   
   bireylerinden ya da konutun veya iş yerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda,
   
   bu kişilerden birinin rızası varsa, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Ancak bunun için rıza
   
   açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Öyleyse meşru bir amaç için gösterilmiş rıza
   
   olması kaydıyla evlilik birliğindeki aile üyelerinden her biri tek başına rıza açıklamaya ehildir. Meşru
   
   amacın, hukuka aykırı olmaması, diğer hak sahipleri tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekir.
   
   Aile üyelerinin açık veya örtülü bir rızasının olmadığı ya da böyle bir rızanın bulunmayacağının
   
   varsayılması gereken hâllerde konut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olacaktır (Durmuş Tezcan, Mustafa
   
   Ruhan Erdem, Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13. Baskı, Ankara, 2016, Seçkin
   
   Yayıncılık, s.527.). Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.02.1942 tarihli ve 21-4 sayılı
   
   kararında da; “… Men etmek hakkını haiz olan kimsenin ademi rızası ise beyana muhtaç olmaksızın
   
   zımnen dahi tahakkuk eder. Müzakerenin mevzuu olan hadiselerde olduğu gibi karısiyle gayri meşru
   
   münasebetlerde bulunmak üzere karının davetiyle bir kimsenin meskenine girmesine kocanın rızası
   
   olmıyacağı aklen ve âdeten bedihîdir.
   
   Binaenaleyh kocanın zımnî olan ademi rızasına karşı karının davetiyle gayri meşru münasebetlerde
   
   bulunmak maksadiyle meskene girmek, anın masuniyetini ihlâl suçunu teşkil edeceği..” sonucuna
   
   ulaşılmıştır. Bu ve benzeri örneklerde olduğu gibi, rıza açıklamaya ehil hak sahibinin gösterdiği
   
   rızanın, diğer hak sahipleri tarafından zımnen ya da açıkça kabul edilmeyeceği anlaşılıyor yahut
   
   varsayılan bir rızasızlık durumu söz konusu ise konut dokunulmazlığı suçu oluşacaktır.
   
   Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
   
   Olay tarihinde katılan ile tanığın evli oldukları ve dört yaşındaki ortak çocuklarıyla birlikte aynı evde
   
   yaşadıkları, diş teknisyeni olarak çalıştığını söyleyen katılanın olay tarihinde gece saat 22.30
   
   sıralarında işten çıkıp evine geldiği, anahtarı ile kilidi açıp içeri girmeye çalıştığı, ancak kapının
   
   arkasındaki zincir sürgü çekildiği için içeriye giremediği, tanığın kapıya gelmesi üzerine katılanın
   
   kapıya niçin zincir sürgü takıldığını sorduğu, tanığın bir şey demeden kapıyı açmasıyla katılanın daha
   
   önceden tanımadığı sanığı içeride gördüğü, katılanın sanığa kim olduğunu, bu saatte evinde ne işi
   
   olduğunu sorduğu ve polisi
   
   aramak istediği, ancak sanıkla tanığın katılana durumu yanlış anladığını söyleyip katılanın polisi
   
   aramasını engellemeye çalıştıkları anlaşılan olayda;
   
   Katılanın, sanığı daha önceden tanımadığına ve gece vakti işten eve geldiğinde sanığı eşiyle birlikte
   
   evinde görmesi üzerine polisi aradığına yönelik aşamalardaki istikrarlı beyanlarına karşın, katılanın eşi
   
   olan tanığın, gece vakti sayılan bir zaman diliminde sanığı eve almasına ilişkin tutarlı ve makul
   
   görülebilecek bir açıklama getirememiş oluşu, sanığın soruşturma aşamasında, tanığın komşusu olan
   
   bir şahsın evine yapılacak olan cam balkon sistemi için ölçü almak amacıyla uğradığını, katılan aniden
   
   eve gelince kendisini görmesi üzerine “Tanımadığım bir erkeğin benim evimde ne işi var?” diyerek
   
   bağırıp çağırdığını ve polisi aradığını savunmasına rağmen, kovuşturma aşamasında daha önceden
   
   katılanla tanıştıklarını, talep üzerine balkon ölçüsü almak için katılanın evine gittiği şeklindeki çelişki
   
   gösteren savunmasına itibar edilemeyeceği ve gece vakti sayılan bir zaman diliminde, katılanın evde
   
   ve haberi olmadığı bir sırada katılanın eşi tanık ile sanığın kahve içmelerinin hayatın olağan akışına
   
   uygun düşmediği gözetildiğinde, sanığın, katılanın konutuna girmesi hususunda tanık eşinin göstermiş
   
   olduğu rızanın meşru bir amaca yönelik olmadığının, dolayısıyla geçerli veya varsayılan bir rızası
   
   bulunmadığından katılanın gece vakti konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin kabulü gerekmektedir.
   
   Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı suçun unsurlarıyla
   
   oluştuğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
   
   SONUÇ:
   
   Açıklanan nedenlerle;
   
   1- Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.04.2016 tarihli ve 1900-469 sayılı direnme kararına konu
   
   hükümünün, sanığa atılı gece vakti konut dokunulmazlığının ihlali suçunun unsurlarıyla oluştuğunun
   
   gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
   
   2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE,
   
   09.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.