FAKİRİ
     
     Alevi-Bektaşi şairlerinden Fakiri’nin asıl adı
     
     Cafer’dir. Malatya ilinin Yazıhan ilcesine bağlı
     
     Karaca Köyünde Rumi 1282 yılında dünyaya gelmiştir.Doğum günü kat’i olarak bilinmemektedir.
     
     Şairin çocukluğu,gençliği,ihtiyarlığı kısaca
     
     bütün hayatı köydee geçmiş bir köylü ve çifçi çocuğudur.Hayatı boyunca çifçilikle uğraşmış,
     
     ekseriya yarıcılık yapmış,gayet fakirane bir hayat sürmüş,bu içtimai ve iktisadi durumunuda kendisine mahlas olarak seçmmiştir.Geçiminin bir kısmını kış günleri ara sıra çulfalık denilen ilkel tezgahla aba,cuval,bez v.s.dokuyarak teminetmiştir.Biribiri ardısıra karılarının ölümü üzerine üç defa evlenmiştir.İlk karısından evli ve
     
     50 yaşında bir kızı son karısındanda fakirce biri
     
     evli,diğeri bekar olmak üzere iki oğlu vardır.
     
     İçli ve pek hasas ruhlu şair eskiden bağlı bulunduğu ilçede yaptığı üç aylık bir ihtiyar
     
     askerliği hariç hiç bir yere çıkmamış,elli yaşında olduğu için fiilen birinci cihan harbine
     
     de iştirak etmemiştir.Diğer halk şairleri ekseriya
     
     gurbetten silaya dair şiirler söyledikleri halde,
     
     gurbeti içinde duyan bizim dindar aksine çok defa
     
     siladan gurbettekilere şiir;gurbet elde ölenler için ağıt; bazı kimseler için bazı mevzularda
     
     destanlar söylemiş,bütün şiirleriyle birlikte sayısı 294 kıtayı bulan nefesler vucuda getirilmiştir.
     
     Onu yakından tanıyan,bilen,konuşan kimselerden
     
     edindiğim malumata göre;Fakiri ümmidir, okur-yazar
     
     lığıyoktur.Söylediği deyişleri (şiirleri) bir okur
     
     yazar bulup,bir kağıda yazdırıncaya kadar hafızasında saklar ve onu yazdırdıktan sonra unutur. Kendisi gayet mahcup,ömrünün yaşlı anlarında bile başkaları ile konuşmaktan çekinen,
     
     pek sıkılgan,orta boylu,geniş omuzlu,geniş oldukça
     
     uzun ve beyaz sakallı,sağlam yapılıdır.
     
     Şimdiye kadar hiç bir antolojide mucmuadaşiirlerine raslanmayan,herkesce meçhul,
     
     yalnız yaşadığı muhitçe tanınan iyi bir şöhrete sahip bulunan bu büyük halk şairinin şiirleri,
     
     muhtelif şahışların hususi şiir defterlerinden
     
     Abdurrahman Ünlüer ve bilhassa Kargı Hüseyin’in
     
     tanınmış halk ve divan şairlerinin şiirlerin toplandığı bir cönk defterinden alınmıştır.
     
     Hayatının son demleri sefalet içinde geçen şairaç kaldığı günlerde bile muhanetten asla kerem ummamıştır.Kendisinden kimse incinmiş değildir.
     
     Zahire fakirane,manen pek zengin bir hayat süren Fakiri Rumi 1348 (1932) de bir cuma gecesi saat sekiz sularında doğduğu Karaca Köyünde hayata gözlerini yummuşve köyün güney-batı tarafındaki umumi mezarlığa defnedilmiştir.Allah rahmet eylesin.
     
     Cemal Özbey.Fakiri (Hayatı ve şiirleri)1954 ANK.
     
     Emek Bas.
    
   
  
   Gönül istediği güzeli görmez
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
   
   Vefasız güzeller ahdinde durmaz
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   «Fakir» der : girelim hırkaya, taca
   
   Terk edelim alemi hep ucdan uca
   
   Derdim artık durur dağlardan yüce
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   Eserlerinden bazıları:
   
   EFSANEYE YELENLER
  
   Turap olan hakkı bulur enginde
   
   Yücelerde boran olur kar olur.
   
   Alçağı yok birbirinin denginde
   
   Haber anlatması gayet zor olur.
  
   Bilmiyor halini ahmak olanlar
   
   Ne ahzeder efsaneye yelenler
   
   Pişman olur kahkahayla gülenler
   
   Ariflerin meclisinde hor olur.
  
   Güvenmek yok bu dünyanın işine
   
   Hoşluğuyla ağu katar aşına
   
   Çok hal gelir kul olanın başına
   
   Bir dem güler amma bir dem zar olur.
  
   Bir şirk ile hiç alem aranmaz
   
   Mürşide ermeyen bir kar kazanmaz
   
   Her vakit zalimin börkü uzanmaz
   
   Gül deyi derdiği diken har olur.
  
   Hay ile huy ile geçer günümüz
   
   Zayıfladı imanımız dinimiz
   
   «Fakir» der : kailik çıksa canımız
   
   Geniş dünya başımıza dar olur.
  
NE ÇIKAR
   Adem olan ademlikte durmalı
   
   Hayvan gibi sürüşmekten ne çıkar?
   
   Eli gözetmeden kendin görmeli
   
   Cahil gibi yarışmaktan ne çıkar?
  
   Adem isterim ki öğütler tuta
   
   Konu komşusuyla birliğe yete
   
   Aradan buğuzu benliği ata
   
   Kavga edip vuruşmaktan ne çıkar?
  
   Kul olanın eli olsun hayırda
   
   Hakkı hazır bil de dağda bayırda
   
   Cevahir bulunmaz kumda kayırda
   
   Ummanlarda aramakatan ne çıkar?
  
   İnsan oğlu dirlik etmez marınan
   
   Bir arada olmaz güller harınan
   
   Kadim konuşmalı sadık yarınan
   
   Yalan yere görüşmekten ne çıkar?
  
   «Fakir» der ki : Olan ömrüm zay olur
   
   Yüklenir göçümüz gitti hay olur
   
   Bu yalan dünya kime köy olur
   
   Devran sürsen sürmesen de ne çıkar?
  
   Fakiri, bu şiiri körü körüne münakaşa etmeyi adet edinmiş olan bir komşusu için bir münakaşadan sonra söylemiştir.
   
   « Derleyen »
  
CİHANI ZAPTETSEN
   Hak kerimdir yoksullar da bay olur
   
   Muhanetler hiç gülmesin boşuna.
   
   Her vakit ağlatmaz kulun Yaratan
   
   Elbette bir gün rast gelir hoşuna.
  
   Cahil cimri mahlas takar her biri
   
   Doğrusu vermemek bunlara sırrı
   
   Saçarlar yabana namusu arı
   
   Besbelli ki bunlar gelir hoşuna
  
   Etmezem kimseye hiç bir minneti
   
   Arayıp bulalım bir ehli zatı
   
   Nekes sevinirse yoktur kıymeti
   
   Çok hal gelir kul olanın başına.
  
   Hak emrine kail olda eğlen dur
   
   Anla dinle ne hayırdır hele gör
   
   Cihanı zaptetsen elbette rızk bir
   
   Sakın olup düşme nefsin peşine.
  
   «Fakir» der bildiğim budur : Bir mana
   
   Adülerin sözü kar etti cana
   
   Böyle geçer günümüzde bu sene
   
   Kim karışır o Mevla’nın işine.
  
   Fakiri, bu şiiri fakirliğinden dolayı kendisini hakir gören bazı komşuları için söylemiştir.
   
   « Derleyen »
  
YEZİT
   Ne düşmüşsün bu araya kemalsiz?
   
   Elinde küreğin katarsın yezit.
   
   Ahıri ölürsün murdar amelsiz
   
   Kan ile irine batarsın yezit.
  
   Yer vurmadan niçin geri kalmışsın?
   
   Bu isimde sıfatını bulmuşsun
   
   Hindi pazar karısından olmuşsun
   
   Muaviye işleğin tutarsın Yezit.
  
   Tuttuğun işlere etmezsin tövbe
   
   Dönüpte terslersin yediğin kaba
   
   Kov gaybet edersin gelmez hesaba
   
   Burda alır şurda satarsın melun.
  
   İkrarlısın ikrarsızdan kötüsün
   
   Nefsi emmareden daha katısın
   
   Yedi tamu Cehennemin itisin
   
   Daha ondan betersin melun.
  
   «Fakir» der ki dediklerim sende var
   
   İşin, gücün kin, buğuz, kubar
   
   Lanetin tokunda belli gözün var
   
   Ulaşır iblise yetersin melun.
  
Fakir’i bu şiirini köyde hizmetkarlık yapan, laf gezdiren, halkı birbirine düşüren Sıvas’ın Gürün kazasına bağlı Yuva köyünden Hamza adlı iki yüzlü bir şahıs için söylemiştir.
GÖÇ
   Kırmızı güllerin eyyamı geçer
   
   Bülbül gibi zara başlar dilimiz.
   
   Yaz gelince eller yaylaya göçer
   
   Issız kalır vatanımız elimiz.
  
   Gide gide yar peşinden yetilmez
   
   Oynar oynar oyunundan utulmaz
   
   Hiçbir elde iki karpuz tutulmaz
   
   O yar ile müşkül olur halimiz.
  
   Havai nefsine uyan cahildir
   
   Kaderine kail olan ehildir
   
   Bizim eller engin olur sehildir
   
   Burda kala toprağımız, külümüz.
  
   «Fakir» der ki uluların durağı
   
   Yakup bilir iştiyağı fırağı
   
   Irızk birdir dolaşmayın ırağı
   
   Şamı şarkı tutar olsa kolunuz.
  
Fakiri, bu şiiri köyde kıtlık olması dolayısiyle köylülerin hayvanlarını, yazın otlatmak için uzak bir yaylaya göçmeleri, kendisininde köyde kalması vesilesiyle söylemiştir.
   Bu şiiri, Ankara’da bir davette büyük yazar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi sabık Doçentlerinden Dr.Abdülbaki Gölpınarlı’ya okuduğumda pek beğenmiş, tekrar tekrar okutmuş ve bu şiiri pek beğendiklerini işaret etmemi arzu buyurmuşlardı.
   
   « Derleyen »
  
«Hekimhan’ın Başkınık Köyünden Abbas Özkolaçık’a»
   Ne vakittir ister idim ben seni
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın?
   
   Yollarına kurban edem bu canı
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın?
  
   Bulunmaz cihanda sen gibi konuk
   
   Kalbimdir eyleyen şahidi tanık
   
   Ciğerim yaralı yüreğim yanık
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın?
  
   Kadim gelsen gitsen hoş bu haneye
   
   Bakma isyanıma, kalma cünhaya
   
   Kail oldum ayda değil seneye
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın?
  
   Hasiretim gül yüzünü görmeye
   
   Hacet değil bir kimseden sormaya
   
   İhtiyarsız oldum lahza durmaya
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın?
  
   «Fakir» der ki : İtibarım sizedir
   
   Şükür olsun konalganız bizedir
   
   Miski amber kokuların bezetir
   
   Perişan gönlümün mihmanı mısın? EYVAH
  
   Gönül istediği güzeli görmez
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
   
   Vefasız güzeller ahdinde durmaz
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   Vefa umma zemanenin halinden
   
   Geçelim dünyanın küllü varından
   
   Ömür hasar oldu yar efkarından
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   Herkesin sevdiği hürü melektir
   
   Halkı alem bu sevdadan helaktir
   
   Üstümüzde dönen çarkı felektir
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   Yar aşk donun giyin görün bu göze
   
   Gören hayran olsun cilveye naza
   
   Rahatlık kalmadı bu yerde bize
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
   «Fakir» der : girelim hırkaya, taca
   
   Terk edelim alemi hep ucdan uca
   
   Derdim artık durur dağlardan yüce
   
   Nasıl ağlamayım eyvah! diyerek?
  
YETER
   Efendilik bir kişinin hakkında
   
   Her olur olmaza efendi denmez
   
   Gözü vardır fukaranın b… da
   
   Herze yenir amma bu kadar yenmez.
  
   Mensup olup otururlar meclise
   
   Ellerin sokarlar pise necise
   
   Layık mı insanlık böyle hasibe?
   
   Asil zat olanlar haramı yemez.
  
   Malımız haczeder bu ehli garat
   
   Ne türlü kurtulup eyliyek berat?
   
   Yetmez mi mahluka bunca hakaret?
   
   Mat oldu dilleri söylenip durmaz.
  
   Hali olmaz cihan ey gafil, ahmak
   
   Bu denli cevredip hem yakıp yıkmak
   
   Kat’i müşkül oldu altından kalkmak
   
   Bindi sırtımızdan aşağı inmez.
  
   Yeter! zalim, yeter! bu cefa yeter!
   
   Ancak bu işleri kem adam tutar
   
   Zulmü taatiniz yezitten beter
   
   İnadına kavi sözünden dönmez.
  
   Rüsva olmuşuz biz bu alemde
   
   Fer kalmadı divit ile kalemde
   
   Din iman olur mu böyle ademde?
   
   Ahirin düşünüp sonunu sanmaz.
  
   Görüp gözetiyor hak, bunu arar
   
   Muhanet babını açar ol şirar
   
   Ancak merdaneler meydana girer
   
   Şahinin yurduna kargalar konmaz.
  
   Yani beğendin mi bu yüce şanı?
   
   Layık mı incitmek bu denli canı?
   
   Neylersin ey! Cünun bu dünya fani?
   
   Söyünür kimsenin çırası yanmaz.
  
   Şayoldu haller söylenir dilde
   
   Ulu borç edindik dane yok elde
   
   Haranın tadı yok şekerde balda
   
   Aklı olan kişi bu kara çunmaz
  
   Ne esbabın bildim ne de soyunu
   
   Mevla olsun fakirlerin muini
   
   Kuruttular çanağında suyunu
   
   Nacarın törpüsü bu kadar yonmaz.
  
   Geçirdik ömrümüz sayılı günde
   
   Ardı ucu görünmez ha şunda bunda
   
   Gücenmen ağalar sizinle bende?
   
   Lakin Haktan gayri kimseyi tınmaz.
  
   Gayet perişandır bu halkın hali
   
   Tırnağı kalmamış kaşısın keli
   
   Tesir etmez Kur’an okusa dili
   
   Er olsa şeytanın atına binmez.
  
   Deccal doğdu ecüç mecüç cihanda
   
   Nan nimet kalmadı kapta sahanda
   
   Hayır söz çıkmıyor hiçbir dehanda
   
   İyiler iyidir günleri dunmaz.
  
   Şer tohumu yerin yüzüne serpti
   
   Büyükler küçüğün elini öptü
   
   Neyleyim dünyanın çivisi koptu.
   
   Cihan nara düşmüş ateşi sönmez.
  
   Derilmiş bir araya biraz harami
   
   Cehdeyleyip batırmaya meramı
   
   Nasıl bu kuluna ersin ikramı
   
   Farkı yok kafirden birbirin kınmaz.
  
   Er gerek ki bu cefayı götüre
   
   Hırkasın başına çeke otura
   
   Tavla başı oldun desen katıra
   
   Kal’alıp kimseyi üşenip sanmaz.
  
   Adlinden taciziz biz bu itlerin
   
   Ziyade şevketi hem yezitlerin
   
   Bozuldu bentleri ehli zatların
   
   Aksi döndü bu çarh doğruya dönmez.
  
   Cahil sohbetinden belli yüzünden
   
   Mekir yağar, hem yüzünden, gözünden
   
   Başımızı alıp gidek tezinden
   
   Bunlar hakkı bilip korkup utanmaz.
  
   Doyurmaz gözünü hem malı Karun
   
   Yılan, çıyan oldu bilmiyor, karın
   
   Verseler kanmıyor cihanın varın
   
   Hak ihsan etmezse uzanıp, sünmez,
  
   Mabut edinmişler akçayı, pulu
   
   Bilse kendi halin tanlamaz eli
   
   Arifler incitip kırmaz bir kılı
   
   Yarası olmayan deli olup bunmaz
  
   Göklere dayandı mazlumun ahı
   
   Yabana atmayın sözlerim sahi
   
   İsterse yerlere indirse mahı
   
   Divanı baride rahmete banmaz
  
   « Fakir » der : Kurbanım halden bilene
   
   Cümle kail olduk haktan gelene
   
   Nasıl bel bağlayım kalbi yalana
   
   Ne denli söylesem müşkülüm kanmaz.
  
Bu şiir, Rumi 1340 yılında Karaca köyü ihtiyar heyeti ve ileri gelenlerinden sekiz kişiden mürekkep mültezimlerin üç yüz bin kuruşa aşar iltizamı alıp, yüz elli bin kuruş zarara girmelerinden dolayı zararlarını kapatmak için halkı fevkalade sıkıştırmaları üzerine Fakiri tarafından söylenmiştir. « Derleyen »
ÇARHI FELEK
   Yine çarkı felek aksine döndü
   
   Şimdi gurbet ele düştü yolumuz.
   
   Nedeyim bu çarhın böyle elinden
   
   Kavimden, kardeşten kesti elimiz.
  
   Ara yerde karlı dağlar yücedir
   
   Soramadım yar halleri nicedir
   
   Pir eyledi beni bu dert kocatır
   
   Eğdi kametimiz büktü belimiz.
  
   İsterdim dost ile edem pazarı
   
   Ayrılık günüdür kalırım zarı
   
   Nice bir çekeyim bu intizarı
   
   Kadir Mevlam sen bilirsin halimiz.
  
   Yarın hasreti yarın ateşi
   
   Delik delik oldu sinemin başı
   
   Lal-ü gevher oldu silanın taşı
   
   Gazel mi oldu bilmem soldu gülümüz?
  
   «Fakir» der gönlümden gitmez bu keder
   
   Koç yiğitler vatanını terkeder
   
   Daha neler eder bize bu kader?
   
   Kalmaya bu garip elde ölümüz.